Siyasetin Taban Gerçeği: Rakamlar, Liderler ve Türkiye’nin Yeni Dönemi
Türk siyaseti, uzun zamandır güçlü liderler, gür sesli mitingler ve yüksek gerilimli tartışmalarla tanımlanıyor. Ancak perde arkasında sessiz bir tablo var: parti üyelikleri düşüyor, seçmen inancı zayıflıyor ve siyaset tabanda sıkışıyor.
Yargıtay’ın Temmuz 2025 verileri bu durumu rakamlarla ortaya koyuyor.
Rakamların Dili: Üyeliklerde Derin Uçurum
Türkiye’de aktif siyasi parti sayısı 168’i bulmuş durumda. Fakat sahada karşılığı olan partilerin taban gücü birbirinden çok farklı.
- AK Parti, 10 milyon 878 bin üyesiyle hâlâ ezici bir örgütsel üstünlüğe sahip.
- Onu CHP 1 milyon 903 bin üyeyle izliyor.
- Yeniden Refah Partisi (650 bin) dikkat çekici bir yükseliş sergiliyor.
- MHP (497 bin) ve İYİ Parti (392 bin) orta ölçekli örgüt gücüne sahip.
- Saadet Partisi (246 bin) ve Demokrat Parti (315 bin) geleneksel tabanını koruyor.
- DEVA (129 bin), BBP (111 bin), Zafer Partisi (72 bin) ve Gelecek Partisi (62 bin) küçük ama ses getiren partiler arasında.
- TİP (36 bin) ideolojik kimliği belirgin ancak sınırlı örgütlere sahip.
Bu tablo açık bir gerçeği gösteriyor: Türkiye’de siyaset “çok partili” ama gerçekte birkaç partili. Yani çoğulculuk kağıt üzerinde geniş, fakat sahada dar.
Liderler Arasında Denge Arayışı
Rakamların ötesinde, her parti kendi liderliğiyle tanımlanıyor.
Recep Tayyip Erdoğan hâlâ Türkiye siyasetinin en güçlü figürü. Onun kurduğu AK Parti, devlet mekanizmasıyla taban arasında kurduğu bağı korumaya çalışıyor. Ancak yirmi yılı aşkın iktidar, yorgunluk ve yenilenme ihtiyacını da beraberinde getiriyor.
Özgür Özel liderliğindeki CHP, yerel seçimlerde yakaladığı ivmeyi korumaya gayret ediyor. Ancak CHP’nin sorunu “liderden çok örgüt”, yani genel merkez–taban uyumu. Seçmen değişim isterken, parti hâlâ “kurumsal reflekslerini” tam olarak yenileyememiş durumda.
MHP lideri Devlet Bahçeli, 1990’lardan beri süren istikrarını koruyor. Ancak bu istikrar, genişleme değil, durağanlık anlamına geliyor.
İYİ Parti’de Meral Akşener sonrası yeni bir dönem başlasa da, partinin üyelik sayıları henüz toparlanma sinyali vermiyor.
Yeniden Refah Partisi lideri Fatih Erbakan ise sürpriz bir çıkış yakaladı. 650 bin üye, partisini “alternatif muhafazakâr” çizginin merkezine yerleştirdi. Bu büyüme, seçmenin yeni arayışlarını da yansıtıyor.
Ali Babacan’ın DEVA’sı ve Ahmet Davutoğlu’nun Gelecek Partisi, entelektüel temelde güçlü ama saha etkisi sınırlı iki parti olarak öne çıkıyor.
Ümit Özdağ’ın Zafer Partisi, düşük üye sayısına rağmen yüksek medya görünürlüğüyle reaksiyon siyasetinin temsilcisi.
TİP ve Memleket Partisi gibi hareketler ise daha çok “şehirli protest taban” üzerinden siyaset üretiyor.
Güven Krizi: Seçmen Ne İstiyor?
Son anketlere göre seçmenin %31,4’ü “hiçbir partinin Türkiye’nin sorunlarını çözebileceğine inanmıyor.”
Bu oran, siyasetin derin bir güven krizinde olduğunu gösteriyor.
Yani mesele artık “kimin iktidar olacağı” değil, hangi siyasetin güven vereceği meselesi.
Yeni nesil seçmen ideolojiden çok performansa, lidere değil sisteme, sözden çok sonuca bakıyor.
Partiler hâlâ eski reflekslerle hareket ederken, toplum hızla değişiyor. Sosyal medya kuşağı, ekonomik kriz, genç işsizlik ve liyakat arayışı siyasetin ezberini bozuyor.
Tabana Sıkışmış Siyaset: Türkiye’nin Eşiği
Bugün siyaset, yukarıda liderlerin sesiyle değil, aşağıda halkın sessizliğiyle tanımlanıyor.
10 milyon üyeli AK Parti’nin de, 36 bin üyeli TİP’in de aynı temel sorunu var: Gerçek temsil gücü.
Kâğıt üzerindeki üyelikler, sandıkta karşılık bulmadığında siyaset “görünür ama etkisiz” hale geliyor.
Türkiye artık nicelik değil, nitelik siyaseti istiyor.
Yani çok üyeli değil, çok sesli; çok liderli değil, çok vizyonlu bir döneme ihtiyaç var.
Özetle: Yenilenme Zamanı
Rakamlar, gerçeği gizleyemez.
Türkiye siyasetinde tablo açık: Partiler var ama inanç eksik, liderler var ama vizyon eksik, halk var ama umut eksik.
Bu boşluk, ülkenin önümüzdeki yıllardaki kaderini belirleyecek.
Gerçek yenilenme, yeni bir parti kurmakla değil; mevcut siyasetin tabanla yeniden bağ kurmasıyla mümkün.
Çünkü seçmen artık sadece “kimin sesi daha gür çıkıyor?” diye değil,
“kim beni gerçekten temsil ediyor?” diye soruyor.



Yorum gönder