Fiyatları Uçuran Ekonomi Değil Sadece: Bizim İnsanımızın Açgözlülüğü
Sokakta geziyoruz… Elimiz gerçekten kıçımızda. Çünkü artık neyi tutsak elimizde kalıyor. Ekonomi zaten canımıza okumuş, bir de üzerine “yerli fırsatçılık” eklenince vatandaşa nefes alacak alan kalmıyor. Restoranda bir tabak yemek 800 lira, markette basit bir poşete 3 bin lira, iki çay içelim deseniz 200 lira. Otele gidiyorsunuz, “2000 altı yok abi” diye başlıyor cümle. Kiralarda ise ayrı bir rezalet… Kümes görünümlü evlere bile 20 bin lira istiyorlar.
Evet, ekonomik koşullar kötü. Evet, maliyetler arttı. Evet, işletmeler de sıkıntı yaşıyor. Bunlar bir yere kadar anlaşılır. Ancak piyasadaki fahiş fiyatların tüm sorumluluğunu ekonominin bozukluğuna atmak kolaycılık. Çünkü bu işin görünmeyen ama en ağır yükü, ne yazık ki bizim insanımızın kendi insanına reva gördüğü fahiş, kontrolsüz ve insafsız fiyat politikalarında.
Market rafındaki ürünün fiyatını belirlerken enflasyondan çok, “yan dükkân da yaptı, ben de yapayım” düşüncesi etkili. Kafe, restoran ve otel işletmecilerinde de aynı tablo: “Kime ne, nasılsa müşteri mecbur.” Bu zihniyet, ekonomiyi değil ahlakı çökerten zihniyet.
Bugün vatandaş iki misafirini dışarı çıkaramıyor. Bir çay söylemeye çekinir hâle geldik. Çay dediğin; su, yaprak, bardak… Ama fiyatı dükkânın büyüklüğüyle değil, doymaz bir açgözlülükle belirleniyor. Bunun adı ekonomi değil; bunun adı kontrolsüz fırsatçılık.
Devletin denetim görevini yapması zorunlu ama yetmez. Toplum olarak da buna bir “dur” demek gerekiyor. Çünkü bu ülkede insanın insana ettiği kötülüğün maliyeti dövizden daha hızlı artıyor. Her şeyin fiyatı yükseliyor ama en pahalı olan şey vicdan eksikliği.
Bir memleket düşünün: Vatandaş can çekişiyor, işletmeci “zaten herkes zam yaptı” diyerek karını üçe katlamaya çalışıyor. Bu sürdürülebilir değil. Bu gidişat sağlıklı değil. Bu düzen böyle devam ederse, bir sabah uyanıp çayın bile lüks kategorisine geçtiğini göreceğiz.
Ekonomi bozuk, evet. Ama unutmayalım: Bazı fiyatları bozan yalnızca ekonomi değil; karakter de… Ve karakter bozulduğunda, onun enflasyonu tüm enflasyonlardan daha yıkıcıdır.
Şimdi asıl soru şu:
Bu ülkede gerçekten hiç kimse “Yeter artık!” demeyecek mi?
Yoksa hepimiz birbirimizi yerken, ekonominin bozukluğunu bahane edip susmaya devam mı edeceğiz?



Yorum gönder