Sadakat Cumhuriyeti: Liyakat Sürgünde

Türkiye’de siyaset artık bir ideoloji mücadelesi değil, sadakat ekonomisidir.
Bu ekonomi para üzerinden değil, “bağlılık” üzerinden işler. Bağlılık, liyakatin önüne geçtiği anda sistem kendini yeniden üretir; çünkü sadakat, gücü sorgulamaz — sadece besler.

Bugün partilerin çoğuna bakın: kim en sadık, kim en bağlı, kim en çok alkışlıyor?
Cevap, kim en yetkin diye değil, kim en sadık diye veriliyor. Bu da siyaseti fikirden çok aidiyet yarışına çeviriyor. Artık kim ne söylüyor değil, kim söyleyemez hale geldi önemli olan.

Sistemin Sessiz Mutabakatı

Türkiye’de parti içi demokrasi, artık bir vitrin terimi. Gerçekte işleyen şey, lider merkezli otoriter refleks.
Her genel başkan, kendi çevresini “sadakat temelli” kuruyor; çünkü sadık olanlar tehlikesizdir. Yetenekli insanlar ise rahatsız edicidir — soru sorar, alternatif üretir, “neden?” der.
Ve siyaset, en çok bu “neden”lerden korkar.

Bu yüzden liyakatli insanlar sistemde uzun süre barınamaz. Ya küstürülürler, ya dışlanırlar, ya da kendileri sessizce giderler. Kalanlar ise “benim adamım” veya “bizden” kimliğiyle ödüllendirilir.
Böylece kurumlar kişiselleşir, karar mekanizmaları daralır, düşünce kurur.

Partiler Değil, Yapılar Aynılaşıyor

Bugün hangi partiye bakarsanız bakın, neredeyse aynı organizasyon şemasını görürsünüz:
Tepede mutlak lider, etrafında mutlak sadakat halkası, altta sessiz kalabalıklar.
Parti fark etmiyor — yapı aynı. Bu, siyasal kültürün partiler üstü bir arızası.

Bana göre bu durumun adı “kurumsal dejenerasyon”dur. Yani kurumlar işlevini yitirir, sadece iktidar üretmek için var olur. Böyle bir sistemde seçmen sadece meşruiyet sağlar; düşünce değil, oy verir. Sonuçta herkes seçim kazanabilir, ama kimse devleti yönetemez hale gelir.

Sadakatin Bedeli

Sadakatin en yıkıcı sonucu, vasatın iktidarıdır. Liyakat sürgüne gönderildiğinde, yetenekler sistemden çekilir; ortalama olanlar yükselir.
Çünkü ortalama insanlar sorgulamaz, sadece emir alır. Bu da devleti bir fikir üretim merkezi olmaktan çıkarır, “emir uygulama bürosu”na dönüştürür.

Üstelik bu sadece iktidar partilerinde değil, muhalefette de böyledir. Çünkü herkes aynı oyunun içinde: sadakat üret, koltuğunu koru. Siyasetçiler birbirine benzediğinde, fark sadece logoda kalır.

Bir Ülke, Bin Sadık, Sıfır Fikri Cesaret

Bir ülkede liyakatın sürgün edilmesi, sadece siyaseti değil, toplumun karakterini de dönüştürür. Sadakat, bir süre sonra sadece partilere değil, düşüncelere de bulaşır. İnsanlar doğruyu savunmaz, “bizimkini” savunur. Bu yüzden artık herkesin bir tarafı var, ama kimsenin bir fikri yok.

Türkiye’nin en büyük krizi ekonomik değil, fikrî tembellik krizidir. Çünkü liyakat düşüncenin, sadakat konforun ürünüdür. Ve biz konforu, doğru düşünmeye tercih ettik.

Hiçbir ülke sadakatle büyümez. Sadakat, dostlukta değerlidir; devlette değil.
Devlet akılla yönetilir, partiler vizyonla şekillenir. Eğer liyakat geri dönmezse, sadece bireyler değil, bütün bir sistem orta halli kaderine mahkûm olur.

Çünkü liyakat sürgündeyken, ülke yönetilmiyor — idare ediliyor.

Günün Sözü:

“Sadakat, aklın sustuğu yerde başlar; orada da devlet biter.”

Yorum gönder