Türkiye’de Siyasetin Aynası: Algı, Liyakat ve Kültür Krizi
Türkiye siyaseti, salt seçimlerden ibaret değil; medya, bürokrasi, sivil toplum ve sokak gündemiyle iç içe geçmiş karmaşık bir sistem. Bugün tartışmamız gereken, hangi parti kazandı değil; nasıl bir siyasal kültürün toplumda kök saldığıdır.
Algı yönetimi: Hakikatin yerini alan kurgu
Siyaset, algının gölgesinde yürütülüyor. Televizyon manşetleri, sosyal medyada dolaşan görüntüler, sızdırılmış dedikodular artık siyasal karar süreçlerinin parçası. Algı yönetimi, halkın hafızasını yeniden şekillendiriyor. Fotoğraf karesiyle, başlıktaki kelimeyle, seçilen sessizlikle hakikat, en çok manipülasyona uğrayan değer haline geliyor.
Medya manipülasyonu ve sessiz ortaklık
Yerel ve ulusal medya, bazen denetleyen değil, yönlendiren bir işlev üstleniyor. Bazı haber merkezleri, siyasi veya ticari bağlantılar nedeniyle tek yönlü bilgi akışı sağlıyor. Bu durum, toplumda güven erozyonuna yol açıyor. Gazeteci artık gerçeği anlatan değil; hangi gerçeği “anlatmaması” gerektiğini düşünen bir figüre dönüşüyor.
Liyakat: Kimin hakkı, kimin yakınlığı?
Kamu kurumlarında, belediyelerde ve parti teşkilatlarında liyakat sıkça göz ardı ediliyor. Yakınlık veya siyasi bağlantı, yetkinlikten daha güçlü hale gelmiş durumda. Bu durum, hem kurumların verimliliğini hem de toplumun güvenini zedeliyor. Nitelikli insanlar dışlanıyor, potansiyel kaybediliyor. Liyakatin olmadığı yerde kurumlar çalışmaz, siyaset yozlaşır, toplum inançsızlaşır.
Kutuplaşma: Kimlik siyaseti toplumu böler
Türkiye’de siyaset, duygusal bir dalaş halini aldı. Farklı düşünenler değil, “karşı taraf” olarak görülenler var. Mahalleler, işyerleri ve sosyal ilişkiler bile politik görüşler yüzünden geriliyor. Bu kutuplaşma sadece fikirleri değil, empatiyi de yok ediyor. Artık “doğruyu kim söyledi” değil, “kim söyledi” sorusu belirleyici hale geldi.
Siyasal kültür: Sessiz çürüme
Siyaset kültürel zeminden koparsa, toplumsal değerler sessizce çözülür. Kısa vadeli çıkar için sergilenen tavırlar, uzun vadede ortak güveni ve toplumsal dayanışmayı aşındırıyor. Şeffaflık ve hesap verebilirlik, artık birer ideal değil; hasret duyulan kavramlar hâline geliyor. Siyasetçinin en büyük sermayesi koltuğu değil, itibarı olmalı.
Liderlik arayışı
Türkiye’nin bugün ihtiyaç duyduğu şey, hesap verebilen ve toplumu ortak hedefte buluşturabilen liderliktir. Karizmatik ama denetlenmeyen liderlik, kurumları yıpratır. Gerçek lider, halkına hoş geleni değil, doğru olanı söyleyebilendir.
Özetle:
Türkiye siyaseti, liyakat ile torpilin, gerçek ile algının savaştığı bir sahnedir. Eğer toplum geleceğe güvenle yürümek istiyorsa, önce gerçeği savunmalı; sonra liyakati; sonra da erdemli liderliği. Çünkü siyaset, yüzsüzlerin değil, yüzü aydınlık olanların işi olmalı.
Günün Sözü:
“Gerçek, çoğunluğun onayını beklemez; cesur olanlar onu savunur.”



Yorum gönder